Sanki hissettiklerim anlaşılacakmış gibi gözlerimi kaçırdım Ondan. Soğuk bir sessizlik bırakarak defalarca gittim geldim.
Sövdüm.
Aşağılık bir şey sanıyorlardı utancı. Gözlerimle değil,sıktığım dişlerimle baktım cümlelere.
Hiçbir şey hissetmeden,bütün algıları kapatarak,etten kemikten bile değil,sadece üzerlerindeki giysilerden ibaretmiş gibiydiler.
Unuttum.
Hep sonradan" dedi.
Ne diyeceğimi bilemedim. Çok şey söyleyecek gibi oluyordum. Ama kelimeler uğulduyordu. Birkaçını seçip bir türlü cümle kuramadım.
Gözle görülemeyecek kadar ince bir işaret vardı üzerimde.
Rüzgara tutulmuş gibi usul usul titreşip durdu zihnimin içinde.
Susun istedim.
Kayıp bir sessizliğe biriktiler,her biri birbirinden uzakta olmalarına rağmen.
Korkunun üstünü tuttum. Kendi sesimle örtmem gerekiyordu.
Yoruldum.
Karanlığı yumrukluyorum.
Suratımı kaplıyor.
Durduramıyorum.
Birkaç saniye içinde binlerce kez tekrarlanıyor gidiş geliş.
Onlar.İlerliyor. Kelimeleri seçilemiyor.
Silahlar patlıyor. Bundan nefret diyorum. Ses, ardındaki sessizlikte kayboluyor. Aynı şarkıyı söylemeye çabalıyorum.
Ruhumun gezindiği yerlerde karşılaşıyorum bazen çukura kaçmış gözlerimle. Gülümsemeye çalışıyorum.
Deri parçalarım sarkıyor bir zamanın derinliklerine.
Susuyor herkes biranda. Kendi içimde gidip geliyorum.
Herkesi,her şeyi itiyor duruşumdaki küskünlük. Güceniyorum. Öfke var.
Aynı görüntüyü boşlukta silip silip tekrar çiziyorum.
Yakalanamayacak bir yavaşlıkla hareket ediyor bedenim sanki. Yakınlaşıyorum. Uzaklaşıyorum. Zamanın dışına çıkıyorum. Şaşırtıcı bir başka sessizlik daha.
Zaman bana dokunmadan başucumda akıp gidiyor.
Bu hareketin duygusu parmaklarımı inceltiyor.
Yer değiştiriyorum. Damarlarım kayboluyor. Dünyaya sırtını dönüyor zihnim. Belki de ben dünyada hep,zihnimdeki şeyleri görüyorum.
Yaprak hışırtıları ulaşıyor. Hiçbir şey söylemiyor. Ama ben onu dinliyorum.
Katedemediğim millerce uzaklık değiyor kalbime.
Bir miktar şüphe. Varlığımı tamamlayabileyim diye bırakıyorum.
Gereğinden fazla kaldım.
Dünyanın dışına çıkmışım.
Boşluğa ağır bir boşluk daha düşüyor kulaklarımda. Toprağı titrete titrete yankılanıyorum.
Baktığım yerle birlikte baktığımı da anımsayamıyorum. Tüten küçük bir ıssızlığın içine kitlendim.
"Kalbinin camlarında dışarısı görünür ama içerisi görünmez." dedi.
Bir dakika,bunu Ona söyleyen bendim.
Kendi içimdeki sessizliğin içinde donuyorum. Yakalanmama ramak kalmıştı.
Görünmez ipleri çıkarıyorum ayaklarımdan.
Kaskatı kesil.
Gölgeye dönüşüyorum.
Kristalize Hisler
Sözcükleri ben söylemiyorum,onlar beni söylüyor.
15 Temmuz 2013 Pazartesi
2 Mayıs 2013 Perşembe
Sadece
Yaralarla doluydu vücudum. Yardımcı olmayan
yaralarla,ilaçlarla,adamlarla,kadınlarla,annemle,babamla,şehirlerle,yollarla,hiç
tanımadığım seslerle,kararlarla,kurallarla,gecelerle,sabahlarla..
“Ama kurtarılacak hiçbir şey yoktu inan. Hiçbir zaman da
olmadı. “
Her gün,her yeni gün,kazanmak için değil,kaybetmemek için
başladı.
Kendime anlatıyordum her yüzde,her görüntüde bir hissi.
Anlata anlata günleri,ayları,yılları deviriyordum. Bazen yitiyordum.Bazen
yitiriyordum. Dışarıya çoğunlukla susuyordum. Sonra bağırıyordum.
Bunların anlaşılmasını beklemiyordum. Bunların
reddedilmesini de beklemiyordum. Sorular bana yanlış duruyordu,ben cevaplara
eksik kalıyordum. Ya da tam tersi. Bilmiyorum. Hiçbir şeyden emin olamıyordum.
Onlar hiç bilemezler.
Bulutlarda izlediklerimi göstersem,belki de bir daha sevemezler. Ordan
gidemezler. Ama göremezler. Kalbimi de çözemezler.
“Bir düşüm var ki onu asla bilemezler.
Başka bir rüzgar aradım ben de kendime. Bu yolların
hepsinden geçmiştim çünkü. Ama hüzün ağırlaştırdı bedenimi. Mutsuz değildim oysaki.
Mutluyken de hüzünlüydüm,bu başka bir şeydi.
“Düşmemiştim daha.
Üvey kalıyordum sadece duvarlarım yüzünden dış dünyaya. Dar
geliyordu geniş sokaklar bile. Birkaç insanlı öyküleri bile okumaya yetmiyordu
gücüm. Hepsinden soyutladım bedenimi. Uzanan her elden soyutladım.
“Artık özgürdüm.Öyle yalnızdım ki.
Bir fotoğraftan alamamıştım ama kendimi. O fotoğrafta bir
güneş vardı sanki. Küçük ellerimle tutuyordum ama daha önemlisi ona
tutunuyordum.
Her sabaha bir rüyayla çıkıyordum. Her güne bir rüyayla
akıyordum. Hatırlamıyordum. Hayır her şeyi hatırlıyordum. Yine de camdan bir
hayatı seviyordum.
Kalbime o hayatın kırıklarını batırıyordum. Kanıyordum.
Üstüme basıyorlardı. Ben tükürüyordum.
Sızlıyordum. Ama bağışlanmıyordum. Yine de,bilmeden seviyordum.
Kırık bakıyordum. Küçüldüğümü sandıkça büyüyordum. İyileşeceğimi
söylüyordum. Ama hissetmek dışında bir mucizem olmuyordu.
İnsanların dudaklarında bir ölüm fısıltısı yükseliyordu.
Ölümü görüyordum. Korkmuyordum. Ama saçlarıma bulaşıyordu. Canım yanıyordu. Nefes
almak zordu. Pencereler gökyüzünü görmüyordu.
Bazen benim için üzülen birileri oluyordu. Onları
uyuyacağıma ikna ediyordum. Uyumaya değil,geçmesine ihtiyacım vardı.
Vazgeçtiklerime ihtiyacım vardı. Affediyordum. Sabrediyordum. Göğsüm is
kokuyordu.
Gururum kırılıyordu. Gözümde yaşlar kuruyordu. Üstümdeki kış hiç geçmiyordu. Sırtıma kurşunlar geliyordu. Küsüyordum. Şiirlerimi terk ediyordum. Kalemlerim kırılıyordu. Tınılar sesimi vuruyordu. Karanlık çöküyordu. Yatağım kanıyordu.
İnciniyordum. Bekliyordum.
Bir ses hep aynı şeyi söylüyordu. Affet diyordu.
“Bunu yap. Ölmeyeceğiz tamam mı ?”
Nabzım atmıyordu. Rüyalarımı yıkıyordu birileri sonra. Korkak
gecelerde sevişiliyordu ağır ağır. Parmaklarımda kıyametler kopuyordu. Onlar
beni tanımadı. Hiçbir sevgi beni saramamıştı.
Yetim bir yıldız benim için kaldı. Kalbime bir kırmızı
kattı. Önce su vardı Onda. Bir dokunuşla dalgalanan,berraklığını da
bulanıklığını da saklayan bir deniz. Sonra gökyüzü. Bulutluydu. Yağmur
kokuyordu. Birleşti Tanrı’nın eliyle. Alev aldı ufkun çizgisinde.
Onu gördüm.
“İnandıklarımın ölümünden yeni bir hayat kurmalıydım
kendime.
Aslında, O ruhun inceliklerini anlatacak kelimeleri bulamıyorum
yine. Hiçbir zaman da ifade edemeyeceğim belki de.
Öyle bir kadın belirdi ki,varlığına minnet duyuyorum her
gece. Rengine,sesine,hissine sarılmak istiyorum sadece.
Teşekkür ederim Umay.
“Bir gün yolda yürüyordum.Bir şarkı duydum.Kalbim acıdı. Bu
kadar”
23 Nisan 2013 Salı
Son Sabah
Tatlı bir kaza gibiydi her günün sonunda düşündüğüm şeyler.
Korunduğumu bilmemin yanı sıra,onu unuttuğumu fark ettiğim her an bir
tedirginlik duyardım kötü bir şey olacakmış gibi. Biraz alaylı,gülümsemeli bir
yardımı dokunurdu her zaman bana.
Durumu kesinlikle açıklamazdı,bir söz öbeği oluşturmazdı
insanlara anlatabilmem için ama önemli değildi.Önemli olan sonucun kendisiydi .
Kim olmadığını bilmediğim birileriyle aynı odada uyumak
gibiydi bu bazen. Bazen öksürmemek için yutkunmam gibi.
Neredeyse tanıyamayacak halde olurdum kendimi.
Sinmiş,çökertilmiş gibi görünürdüm. Ama Bu’ydum.
Yine de,19 yıldır bir ilk’ti bu.
Hep milyonlarca olasılıkla gezerdim beynimde. Oysa sadece
birini söylerdim kendime. Sadece olasılıklar değil,gereksiz,önemsiz binlerce
ayrıntı da vardı peşisıra.
Büyü bozulunca,gelmez artık derdim.
Yine de beklerdim.
İçinde doğmuş,yaşamış ve ölmüş gibiydim. Aynı anda.Aynı
evde.Aynı hisle.
Bitimeden söndürdüğüm sigaralar gibi kalıverirdim. Kafamdaki
tutarsızlıkların sembolüydü onlar. Gittikçe ağırlaşırdım,iyi bilirim.
Sonunu görmekten korkan herkes giderdi benden. Ve hep yalan söylerlerdi.
Konuşurken,bakarken,yazarken,susarken.
Yine de,saçma da olsa katılırdım bu yalanlara. Yapabileceklermişçesine
bir şans verirdim onlara. Bilinmeyenin tedirginliğinde beklerdim. Tehlikeye
daha yakındım ama bir kapıyı her zaman açık bekletirdim. Kalabalıklardan gelen basık,boğuk,derin bir
koku olurdu ordan açılan sokaklarda.
Uğultuyu duyduğumda hepsiyle karşı karşıya..
Bazen,aynı dala tutunduğumuz birileri varken,bilhassa
içerken.Yanmış gibi gelirdik. Yanmıştık. Ama sağdık. Durumu başkalarının
yargılarına bırakmamak için kaçmamıştık.Hiç kaçmamıştık. Ama yine de
kurtulamamıştık.
İhtimallerin sonu hep kendimizi asmaktı ama yapmamıştık.
Yine de kazanamamıştık.
Bazen alışıyordum ama bu duruma.Oysa düşlerde bile
çıkılmıyordu dışarı. Bir şey olmaz
diyorlardı anlatınca. Oldu ama.. Yalan.Kuşku.Güvensizlik. Hiç yalnız kalınmıyor aslında. Kalpte işleniyor
hepsi bir bir. Bıçak gibi,ihanet saplanıyor tam ortasına.
Sonra?
Sonrası hep bir fazla.
Kararlarımı astım ben de onlara. Olanlara ve sonuçlara
kayıtsız kalmayı öğrendim.Böyle olunca başarmayacağına dair bir korku
kalmıyordu insanda. Zaman algısı bir bütüne dönüşüyordu aslında.
Bahsetmiyordum “daha sından. Bir çöküntü altında kalan
toptan yüzyıllık ölümlerin acısını yenilemek istemiyordum belki.
Kendini suçsuz sanan insanlardan uzak kalıyordum. Bedenini
dayanma gücüne zorlamak da bir çeşit suçtu çünkü. Bunu yapamayan insanlar
yeryüzünde canlı kalmanın anlamını çözemiyorlardı. Hislerim ulaşmıyordu onlara yanıbaşımda.
Nedenleri,yorumları önemsizdi. Hiçbir şey,söylenen hiçbir
şey kesin değildi. Ölüm’den daha büyük bir gerçek,daha kesin bir değişmezlik yoktu
çünkü. Dayanabilecek miydim buna?
Her şeyi hissetme özgürlüğüne dayanabilecek miydim bilmem
kaç yıl daha.
Bunun için pek de çaba göstermemiştim aslında. Elime ne zaman yazılı bir kağıt geçse,yazanın
ruhunu incelerdim harflerin arasında. Onu yakalayacak bir duygu edinirdim her
satırında.
Basitti ifadeler. Ama ben basit ifade edemezdim. Bir karmaşa
halinde tekrar ederdim. Ne zaman bir fırtına yaklaşsa,ellerim haber verirdi
bana. Isınmazdı. Tek bir nefes bile çare olmazdı üşüdüğümde onlara.
Yine de yalnız yollara gittim.Kendi yoluma.Kendi
harflerime.Kendi yazıma.
Bir şey kalbime dokunurdu her zaman.
Bir ses,bir nefes,bir kelime değil. Bir kalkan gibiydi o
aslında üstüme. Kendimden korksam bile,kararlılığımı korurdu daima.
Yazdım. Küçük ellerim kelimelere dokunduğu gibi büyüdü
hislerim. Üzerime bir gölge düştü o kalemi elime ilk aldığımda.
Boğulsam bile o kalemle yükseldim. Zehiri onunla akıttım. Bazen
bu işkenceyi terk ettim. Bitmeyeceğini öğrenmiştim.Ama daha önemlisi vardı.
Değişeceğinden emindim.
Neler olacağını saklamaktan vazgeçip her şeyi anlattım. O
kaleme,o elyazılarına her şeyi anlattım. Sonra bunu kelimelere bakmadan da
yapabileceğimi anladım. Tek bir kelime bile etmeden. Birilerine bunları
gözlerimle,kalbimle anlattım.
Duymadılar.
Ağlamadım.
Gözyaşı dökmenin ötesinde bir yere geçiyordu çünkü hisler.
Bir bulmaca vardı ruhumun içinde ve birilerinin bunu çözmesini beklemek
zorundaydım.
Şeffaftı görüntü.Ama bir cam vardı. Kurşun işlemiyordu
üzerine. Ben de dua ettim. Belki bir şey kırılmasına sebep olmak için doğmuştur
diye. Bir şey onu kırsın diye.
Hissimle yıkanmış görünen her şey beni kırdı onun yerine. İşin
bir gizemi vardı. Beni hep ardından sürükledi. Çok karanlıktı. O yollar araftı.
Temizlenmek için şarkı söyledim dağılan hayallerimin üstüne.
Bir kanat verdi bana Tanrı. Kahkahaların,saklanan
sırların,ruhların,gözyaşlarının üstüne eğildim bu kanatla.
İçim dışıma çıkardı gecenin o en karanlık anında. İçtiğim su
bile acı dolu olur,içimi titretirdi. Kimse fark etmezdi. Ama üzerime ince bir
toprak gelirdi. Sisin arasında,ölüme yaklaştığım her an bana ölümsüz hayaller
sunardı.
Çok uyudum. Unutmak için çok uyurdum. Sonra uykuları da bir
suya dönüştüren bir dönem başladı. Ufacık bir dokunuşla bile dalgalanıyordu su.
Ses etmiyordum. Her insana,dünyadaki her insana dair bir şeyleri kendime
saklıyordum. Bunu yaptıkça bir an’da takılı kalıyordum.
Yolculuklar yapıyordum. Her gün.Her gece. Birbirimizden
ayrılmak zorunda kalınca,onları paylaşacak birilerini bulamayınca, ben de
onları gökyüzüne bırakıyordum. Uçmalarına izin veriyordum. Gitmeleri
bağımsızlık kokuyordu.
Her birinin benim gibi bir başkasına ulaşacağına
inanıyordum. Birinin onları alacağına,toplayacağına. Ve belki bir gün bana geri
sunacağına..
Öğütülmesi gereken duygular oluyordu. Yıllar boyunca odamda
asılı duran o tabloya bakıp bunu yapıyordum. O tabloda bir sessizlik
hissediyordum. Odamda bağıran her nesneye rağmen,onunla sakinleşiyordum.
Kocaman bir güven oluşturuyordu içimdeki sevgi.Kanatlarım
gibi çevreliyordu bedenimi. Tutkularıma bakıyordum.Bazı sabahlar mutlu
uyanıyordum. Perdeleri açana kadar bahar olmasını diliyordum.
Üflenecek birkaç muma dönüşüyordu oysa aşklar. Gökyüzünün ne
olduğunu ben biliyordum.Ve Tanrı’nın ordan göz kırpışını bekliyordum. O
bulutların her şeye dönüşebileceğini biliyordum. Ben onlara gidemesem de,onlar
bana gelecekti. Umuyordum..
Bilinmeyene uğraşmaksızın sürüklenişim devam ediyordu.
Sıradan olan şeyler beni hayrete düşürüyordu bir yandan da.
Hikayem hiç bitmiyordu aslında. Orada sihir gibi bir şey
görünüyordu bana.
Her şey bütün çıplaklığıyla karşımda durunca çekiniyordum.
Başka bir karanlık daha istemiyordum. Rüyadan güzel şeyler istiyordum.
Örtünüyordum. Düzene giriyordum. Tenime batıyordu ara ara gerçekler. Ama
bunlar,bilinen gerçeklerle hiç örtüşmüyorlar..
Her acımasız,yorgun sürecin sonunda ortada güzel şeylerin
belirmesini bekliyordum.Hakedildiğini sanıyordum. Yine de,kurtulmam gereken bir
kırgınlık oluyordu bana kalan. Payıma düşen birkaç damla temiz gözyaşını dökmek
zorunda kalıyordum. Payıma düşen bu kadarı mıydı bilmiyorum ama bunu da
ihtişamlı bulup sorgulamadan kabul ediyordum.
Kendimi öyle görünce yüreğime hakim olamıyordum. Acıyı
görüyordum. Umudu görüyordum. Ben hep bu ikisiyle yaşıyordum.
Gözlerimin içine uzun uzun bakıyordum. Sonra “onlara bakmayı”
kaybettiğimi fark ettim. Ama bunun ne zaman başladığını anımsayamıyorum. Çünkü bir yerden sonra gerek kalmıyordu. Yine
de onları hâlâ görebiliyorum.
Toprağımdaki çukurlar kadar derin nefesler alıyorum. Sonra o
nefesleri verir gibi sönüyorum. Böyle yapınca ruhlara dokunuyorum.
Bunları yazmak ölü örtüsünü çekip alıyordu üzerimden. Aşık oluyordum. Bir dokunuşla büyü gibi
geçiyordu içime. Sonra her şeyde bir sihir beliriyordu gitgide.
Ben de gitmiştim.
Artık orada değildim. Herkes orda olduğumu sanıyor
biliyorum. Yine orada,yine aynı oyunların ortasında değilim. Farketmemeniz için
bütün evren sessizliğe bürünene dek bekledim.
Her öykü gökyüzüne ulaşana kadar gidemezdim.
Kahkahalarınızdan uzaklaştım.Sizden uzaklaştım. Durgunluğu arzu ettim. Yeni
tohumların oluşumu gibi,ince bir sessizliği izledim.
Düşüncelerimi kurtardım.Duygularımı kurtardım.Hislerime
dokunmadım.
Varlığımın bir yanını çok daha görkemli bir şeye dönüştürdüm
ve sizden gizledim. Yaşamımın gerçek düğüm noktası burasıydı. Üzerine
üflemedim.
Bir kan damlası gibiydi dün gece gökyüzü uyuduğumda. Dokunup
rahatsız etmemek için bakmadım. Bir köşeyi daha döndüm ama bu yol neresi
bilemedim.
Biliyorum ki bir adım daha atmazsam,bu bulmaca hiç
çözülmeyecek.
Uzun zaman sonra. Yeniden dua ediyorum bu yazıyla.
Bağışlanmaya değer tüm unutulanlar benim için. Kim nasıl
söylerse söylesin. Fark etmez,çünkü bu dua bittiğinde, bağışlanan o tohum da
ben olacağım.
31 Mart 2013 Pazar
Sır
Peki Crystal.
Şimdi otur ve beni dinle.
Bu konuşmayı bugüne kadar hiç yapmamış olduğumuz için
ikimize de ağır biliyorum.
Yanyana,rüzgarlı ve kuytu bir ömür vardı aramızda. Dünümüz
bugünümüz ufkumuz. Bunlar önemli değildi aslında. Başka bir dünyada yaşıyorduk
biz kafamızda.
Yak beni demiştim o gece sana. Kül et kalbimi. İhtimal
kalmasın sevmeye. Hiçbir sefer olmasın “bu defa’ya.
Ama sen gözlerin dolu dolu iç geçirmiştin. Biraz sarhoş
gibiydin. Ve şehrin bir kuytusundaydı o geceki tüm düşlerim. Yoktu o kokunun
çaresi. Tarifi yoktu bitmiş bedenimin. Çürük hayaller yüzünden kaçıyordu bütün
fikirler. Delirtiyordu beni hislerim.
Asla demiyordun hiçbir zaman. Keşke demiyordun. İhtimaller
sunuyordun hep önüme. Birileri beni öldürürken ben o ihtimalleri öldürmek için
direniyordum. Bazen uzak kalıyordum dünyaya. Ama hep “bir nefes lazım sana
diyordun. Ben özlüyordum.
Hiç gitmiyordu sesin kulaklarımdan. Oysa ben duvarları bile
susturuyordum. Sen döküntüleri denize götürüyordun. Korkularım yüzünden beni
saklıyordun. Ben hep senden bir gülüş bekliyordum.
Sana martıları gösteriyordum ağlarken.
Sen aşk diyordun. “Aşk,büyük hayattan.
Benim yüzüm kalmıyordu saatlere. Sen harcananı değil,daha
çok “an olduğunu gösteriyordun.
Ben kaçırıyordum yaşamayı gecelere. O dumanları hep benimle
çekiyordun. Ben ölünce yeniden doğuruyordun. Ben gidince hayatta kalmaya devam
ediyordun.
Hep bir melodin vardı gökyüzüne bakınca. Hep sessiz bir
sevdayı içiyordun. Ağrılarıma dokunamıyordun. Yaralarımı biliyordun. Ama sen
onlara da alışıyordun.
Tek olmayı anlıyordun.
Yalnız kalmayı bile bile tadıyordun.
Hep iyi huyluydun kadehlerin bitişinde. Garipti burukluğun.
Garipti için. Hep bir gariptin o yollardan geçişlerimizde.
Beni konuşmasam da dinliyordun.
Bana her zaferin,her yenilginin bir olduğunu öğretiyordun.
Bir bilmece gibi geliyordu bana oysa olanlar. Sen ona gerçek diyordun. Ben hiç
oluyordum.
Yorgundun.Benden yorulduğunu sanıyordum. Seni kırmaktan
korkuyordum. Bir sonbaharı sen olmadan yaşamaktan korkuyordum. Gitmenden
korkuyordum.
Dünyanın dönüşüne sensiz şahit olamazdım. Teker teker
söndürüyordum ışıkları. Batıyordum. Sana bakıyordum. Sen hep içime akıyordun.
Bir yıldızı tutmuştuk uzak bir şehirde. Yaşlandığımızda bu
dileği paylaşıp,onu bulutlara bırakacaktık.
Seviştiğin şarkıları,filmleri,şiirleri yakmıştım. Sevdiğin o
kırmızı elbiseyi atmıştım. Gözlerimin içine baktığın o aynayı kırmıştım.
Dolunay’da seni çırılçıplak bırakmıştım.
Kızmamıştın yine de bana. Toprağında yine cesaretin vardı
topladığın. Sen özür dilemiştin. Ben öldüm dediğimde. Sen tüm geçmişimden özür dilemiş
ve çiçekler koymuştun yatağıma. Ben aklımla vedalaşmış seninle kucaklaşmıştım.
Sana gelmeye de,senden gitmeye de yeltenmiştim. Biri geç,biri
erken olmuştu aslında.
Başedememiştim kendimle. Kurtar beni demiştim. Bir yemin
ettirmiştin bana. Ve bir ağaç ekmiştik beraber. O ağaç o kadar yavaş yeşermişti
ki. Ben ona bakmaya hâl bulamamıştım. Sen su vermiştin. Ben unutmuştum. Sen ona
güneşlerle gitmiştin. Yeşermişti. Ben çabuk demiştim. Sen soluşuna bakmamı
istememiştin. Yaz gelecek demiştin. Bana her yaz için umutlar getirmiştin. Az
demiştim.
Benim söylediklerim hep olmuştu. Seni yine de hiç ikna
edemedim. Sen yağmurda yankılanırdın sanki. Ben inadına derdim o damlalara.
Bir oyun olmuştu sanki her şey aramızda. Yoktan var ediyordu
hisler beni gittikçe. Her doğum gününde yine bu cinnetin mumlarını üflüyorduk.
Hatırlatıyordu kendini hatıralar. Unutmaya kalksak ölümden beter geliyordu o
defterler.
Uçak yapmıştın sen her hikayeden. Atmıştın sonra uzaklara.
Ben bu yıl o sönen mumlardan korkmuştum.
Senin yüzünü güldüremezsem, beni vurmanı ummuştum.
Şimdi anlıyorum Crystal. Şimdi biliyorum. Şimdi
hissediyorum.
Senin yüzünden.
Hayata dair umudumu senden önce. Son umudumu da o hançer
göğsüme geldiğinde yitirmiştim.
Çığlıkları bitirdim. Geçmişi bitirdim. Duygularımı
bitirdim.Düşüncelerimi bitirdim.Gündüzleri bitirdim.Geceleri bitirdim.Düşlerimi
bitirdim.
Her ihtimali. Sunduğun her ihtimali bitirdim.
Ama birini tahmin edememiştim. Birini hiç bilmemiştim.
Benden sakladığın bir sır olduğunu hiç akıl edememiştim.
Aslında bunun için duymamazlıktan geliyordum anlattıklarını.
Düşünmüyordum sanıyorsun Crystal. Bir bir gelip selam
veriyordu o evde,o sokaklarda,o yüzlerde bırakılanlar. Bir bir selam verip
kayboluyorlar. Konuşmuyor,acıtmıyor,ağlatmıyor hatta susmuyor. Tuhaf bir şekilde
siliniyorlar.
Bitmesini beklemiştim bu geceye dek. Her şeyin tam olarak
çözümlendiğini görmeyi bekledim. Bugüne dek “Kalbin eksik olduğu o parçanı
görmemek için gözlerimi senden çevirdim.
Affet. Ve korkma,bu sır için ben de seni affettim.
Ve bu gece;
Filmin son sahnesi geldi.
Ömrün son anı olacağını sanardım hep.
Değilmiş.
Filmin sonu gerçeğin ne olduğunu bulmak, gerçeğin ne
olduğunu anlamak değilmiş. Filmin sonu o gerçeği yaşamaktan ibaretmiş.
Teşekkür ederim.
Sana bütün kalbimle teşekkür ederim Crystal.
Aşık olduğun için,aşık olduğum için. Gerçek için. Mutlu son
için teşekkür ederim.
Hayatımın en özel varlığıydın seni göremeyen milyarlara
inat,sadece “benim için.
Şimdi bana aynayı tutup kendimi gösterdin.
Sen bendin Crystal. Sen hep bendin.
Şimdi bizim için en özel varlığı gösterdin. O hep senin
içindeymiş. O hep seninleymiş. O hep sendeymiş. Şimdi Onu bana verdin.
Şimdi tüm hislerime bakıyorum.Şimdi hep Onu beklediğimizi
biliyorum. Şimdi ağacımızın yeşerdiğini biliyorum. Şimdi yıldızımızın
parladığını biliyorum.
İyi ki Crystal.
Seninle beraber ben de gülümsüyorum.
Seni seviyorum.
9 Mart 2013 Cumartesi
Hisset.
Kapatmak istiyorum şimdi hikayenin tüm kapılarını.
Kendime sarılıp bakmak istiyorum dağılan parçalara.
Hüzünlü yüreğimi güçlendirmeye yetmiyor bu defa sevgi. Şarap da çözüm olmayacak belli ki.
Kazanmak için değil,kaybetmemek için tutunduğun bir umudun yok olması var gözümün önünde. Ağlamamalıyım. Zamandan daha fazlası gerekiyormuş. Ağlayamıyorum.
Ben boşa harcamadığımda da üstümde boşa harcanıyordu koca bir “hayat işte. Biliyordum yine öleceğimi. Biliyordum bunun beni yeniden doğuramayacağını. Ölmeli.Uyumalı.Onlar gibi olmalı ve kabullenmeliydi değil mi?
Bir saklambaç gibiyim sanki. Bir seksek oyununda düşmüş gibiyim.Ölüm kampından çıkmış gibiyim.
Ölümü yeneceğimi sanıyordum.
Oysa kara bir diken yuttum sanki güzel gelen kopkoyu bir içkinin içinde. Ve o diken kalbimi parçaladı. Her köşesini hem de. Ben sabrettikçe büyüdü acı. Büyüdü kanama. Dahası ölmeme rağmen sağ kalıyorum hayatta.Burda,bu dünyada,hiçbir şey eskisi gibi olmadan devam ediyorum sağ kalmaya.
Umutsuzluk bu aslında.
Kaybedecek hiçbir şeyi olmamak değil. Artık kazanacağı hiçbir şeyi olmamak.
Hayatta kalmak bir mucizeyi gerektirir. Bilen bilir. Yas tutmak büyük bir mucizedir.
Hayatı hırsla kovalayan şehir insanları yürüyor beynimde.Ben kendimi yiyip bitirirken onlar da kendilerini yiyip bitiren bir kovalamacanın içinde kaybolup gidiyorlar.
Hepsi suç işliyorlar.
Uyuyorlar.
Hep uyuyorlar.
Benim gözlerim açık.
Hayatım uzun bir uyku gibi geçiyor.
Ve eninde sonunda uyanmak gerekiyor. Bazen büyük bir kabusa üstelik.
O büyük kabus,büyük bir gerçeklikten ibaret. Bazen hiç uyanmasaydım diyorsunuz. Ama o derin uyku da,kendi cehenneminin duvarlarıyla çevrili oluyor insana.
Ve cehennem acı çekilen yer değildir. Acı çektiğinizi kimsenin duymadığı yerdir.
Kalptir.
Zihindir.
Bedendir.
Rüyadır.
Annenizdir.
Babanızdır.
Anılarınızdır.
Sevdiğiniz adamdır.
Çocukluğunuzdur.
Hayatınızdır.
Haykırırsın duyulmaz.Uyanmak istersin uyanamazsın. İnkar etmeden ya da aklını yitirmeden,gerçekle yüzleşecek cesareti bulamazsın.
Biri gelir. Tutunursun. Sebep olur hakikate uyanmana.
Gözlerini açarsın.
Herkesin yeni rüyalar görmeye hakkı vardır dünyada. Aşk olsun istersin. Anlamı aşktan daha ince bir şey yoktur kendi evreninde. Açıklayamazsın,kontrol edemezsin,karşı duramaz,yön veremezsin.Tahammülün kalmaz. Derini yüzmüşler gibidir. Paramparça hissedersin. Telef olursun dumanınla. İlla öleceksem aşk için öleyim dersin.
Hatırla kendini.
Yalan söyledi.
Kendine inanmayan yalan söyler. Yalan söyleyen,kendine inanmaz. Yalan saklanmaz.Sır saklanmaz. Her yalanı örten başka bir yalan vardır. Her sırrı açan başka bir sır vardır. Ama her şeyi bilene yalan söylenmez.
Nesi var,geçsin,eskisi gibi olsun dersin.
Ama Ona hiç öyle olmaz. Ona hiç eskisi gibi olmaz.
Yalan,deliye ateştir. Deliye ateş gerekir. Bu dünyada deli olmak gerekir.
Arada bir yerde kalmışsınız gibi olur delirince. Attığınız adımlar hiçbir yere varmayacak gibi olur. Derin bir hayal kırıklığı. Sonra kalbinizi kaskatı yapan bir ihanet.
Kalbinize götürürsünüz elinizi. Son nefesiyle de aynı şeyi söyler size.
“Daha bitmedi.
Kendime sarılıp bakmak istiyorum dağılan parçalara.
Hüzünlü yüreğimi güçlendirmeye yetmiyor bu defa sevgi. Şarap da çözüm olmayacak belli ki.
Kazanmak için değil,kaybetmemek için tutunduğun bir umudun yok olması var gözümün önünde. Ağlamamalıyım. Zamandan daha fazlası gerekiyormuş. Ağlayamıyorum.
Ben boşa harcamadığımda da üstümde boşa harcanıyordu koca bir “hayat işte. Biliyordum yine öleceğimi. Biliyordum bunun beni yeniden doğuramayacağını. Ölmeli.Uyumalı.Onlar gibi olmalı ve kabullenmeliydi değil mi?
Bir saklambaç gibiyim sanki. Bir seksek oyununda düşmüş gibiyim.Ölüm kampından çıkmış gibiyim.
Ölümü yeneceğimi sanıyordum.
Oysa kara bir diken yuttum sanki güzel gelen kopkoyu bir içkinin içinde. Ve o diken kalbimi parçaladı. Her köşesini hem de. Ben sabrettikçe büyüdü acı. Büyüdü kanama. Dahası ölmeme rağmen sağ kalıyorum hayatta.Burda,bu dünyada,hiçbir şey eskisi gibi olmadan devam ediyorum sağ kalmaya.
Umutsuzluk bu aslında.
Kaybedecek hiçbir şeyi olmamak değil. Artık kazanacağı hiçbir şeyi olmamak.
Hayatta kalmak bir mucizeyi gerektirir. Bilen bilir. Yas tutmak büyük bir mucizedir.
Hayatı hırsla kovalayan şehir insanları yürüyor beynimde.Ben kendimi yiyip bitirirken onlar da kendilerini yiyip bitiren bir kovalamacanın içinde kaybolup gidiyorlar.
Hepsi suç işliyorlar.
Uyuyorlar.
Hep uyuyorlar.
Benim gözlerim açık.
Hayatım uzun bir uyku gibi geçiyor.
Ve eninde sonunda uyanmak gerekiyor. Bazen büyük bir kabusa üstelik.
O büyük kabus,büyük bir gerçeklikten ibaret. Bazen hiç uyanmasaydım diyorsunuz. Ama o derin uyku da,kendi cehenneminin duvarlarıyla çevrili oluyor insana.
Ve cehennem acı çekilen yer değildir. Acı çektiğinizi kimsenin duymadığı yerdir.
Kalptir.
Zihindir.
Bedendir.
Rüyadır.
Annenizdir.
Babanızdır.
Anılarınızdır.
Sevdiğiniz adamdır.
Çocukluğunuzdur.
Hayatınızdır.
Haykırırsın duyulmaz.Uyanmak istersin uyanamazsın. İnkar etmeden ya da aklını yitirmeden,gerçekle yüzleşecek cesareti bulamazsın.
Biri gelir. Tutunursun. Sebep olur hakikate uyanmana.
Gözlerini açarsın.
Herkesin yeni rüyalar görmeye hakkı vardır dünyada. Aşk olsun istersin. Anlamı aşktan daha ince bir şey yoktur kendi evreninde. Açıklayamazsın,kontrol edemezsin,karşı duramaz,yön veremezsin.Tahammülün kalmaz. Derini yüzmüşler gibidir. Paramparça hissedersin. Telef olursun dumanınla. İlla öleceksem aşk için öleyim dersin.
Hatırla kendini.
Yalan söyledi.
Kendine inanmayan yalan söyler. Yalan söyleyen,kendine inanmaz. Yalan saklanmaz.Sır saklanmaz. Her yalanı örten başka bir yalan vardır. Her sırrı açan başka bir sır vardır. Ama her şeyi bilene yalan söylenmez.
Nesi var,geçsin,eskisi gibi olsun dersin.
Ama Ona hiç öyle olmaz. Ona hiç eskisi gibi olmaz.
Yalan,deliye ateştir. Deliye ateş gerekir. Bu dünyada deli olmak gerekir.
Arada bir yerde kalmışsınız gibi olur delirince. Attığınız adımlar hiçbir yere varmayacak gibi olur. Derin bir hayal kırıklığı. Sonra kalbinizi kaskatı yapan bir ihanet.
Kalbinize götürürsünüz elinizi. Son nefesiyle de aynı şeyi söyler size.
“Daha bitmedi.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)