23 Nisan 2013 Salı

Son Sabah



Tatlı bir kaza gibiydi her günün sonunda düşündüğüm şeyler. Korunduğumu bilmemin yanı sıra,onu unuttuğumu fark ettiğim her an bir tedirginlik duyardım kötü bir şey olacakmış gibi. Biraz alaylı,gülümsemeli bir yardımı dokunurdu her zaman bana.
Durumu kesinlikle açıklamazdı,bir söz öbeği oluşturmazdı insanlara anlatabilmem için ama önemli değildi.Önemli olan sonucun kendisiydi .
Kim olmadığını bilmediğim birileriyle aynı odada uyumak gibiydi bu bazen. Bazen öksürmemek için yutkunmam gibi.
Neredeyse tanıyamayacak halde olurdum kendimi. Sinmiş,çökertilmiş gibi görünürdüm. Ama Bu’ydum.
Yine de,19 yıldır bir ilk’ti bu.
Hep milyonlarca olasılıkla gezerdim beynimde. Oysa sadece birini söylerdim kendime. Sadece olasılıklar değil,gereksiz,önemsiz binlerce ayrıntı da vardı peşisıra.
Büyü bozulunca,gelmez artık derdim.
Yine de beklerdim.
İçinde doğmuş,yaşamış ve ölmüş gibiydim. Aynı anda.Aynı evde.Aynı hisle.
Bitimeden söndürdüğüm sigaralar gibi kalıverirdim. Kafamdaki tutarsızlıkların sembolüydü onlar. Gittikçe ağırlaşırdım,iyi bilirim.
Sonunu görmekten korkan herkes giderdi benden.  Ve hep yalan söylerlerdi. Konuşurken,bakarken,yazarken,susarken.  Yine de,saçma da olsa katılırdım bu yalanlara. Yapabileceklermişçesine bir şans verirdim onlara. Bilinmeyenin tedirginliğinde beklerdim. Tehlikeye daha yakındım ama bir kapıyı her zaman açık bekletirdim.  Kalabalıklardan gelen basık,boğuk,derin bir koku olurdu ordan açılan sokaklarda.  Uğultuyu duyduğumda hepsiyle karşı karşıya..
Bazen,aynı dala tutunduğumuz birileri varken,bilhassa içerken.Yanmış gibi gelirdik. Yanmıştık. Ama sağdık. Durumu başkalarının yargılarına bırakmamak için kaçmamıştık.Hiç kaçmamıştık. Ama yine de kurtulamamıştık.
İhtimallerin sonu hep kendimizi asmaktı ama yapmamıştık. Yine de kazanamamıştık.
Bazen alışıyordum ama bu duruma.Oysa düşlerde bile çıkılmıyordu dışarı.  Bir şey olmaz diyorlardı anlatınca. Oldu ama.. Yalan.Kuşku.Güvensizlik.  Hiç yalnız kalınmıyor aslında. Kalpte işleniyor hepsi bir bir. Bıçak gibi,ihanet saplanıyor tam ortasına.
Sonra?
Sonrası hep bir fazla.
Kararlarımı astım ben de onlara. Olanlara ve sonuçlara kayıtsız kalmayı öğrendim.Böyle olunca başarmayacağına dair bir korku kalmıyordu insanda. Zaman algısı bir bütüne dönüşüyordu aslında.
Bahsetmiyordum “daha sından. Bir çöküntü altında kalan toptan yüzyıllık ölümlerin acısını yenilemek istemiyordum belki.
Kendini suçsuz sanan insanlardan uzak kalıyordum. Bedenini dayanma gücüne zorlamak da bir çeşit suçtu çünkü. Bunu yapamayan insanlar yeryüzünde canlı kalmanın anlamını çözemiyorlardı. Hislerim ulaşmıyordu onlara yanıbaşımda.
Nedenleri,yorumları önemsizdi. Hiçbir şey,söylenen hiçbir şey kesin değildi. Ölüm’den daha büyük bir gerçek,daha kesin bir değişmezlik yoktu çünkü. Dayanabilecek miydim buna?
Her şeyi hissetme özgürlüğüne dayanabilecek miydim bilmem kaç yıl daha.
Bunun için pek de çaba göstermemiştim aslında.  Elime ne zaman yazılı bir kağıt geçse,yazanın ruhunu incelerdim harflerin arasında. Onu yakalayacak bir duygu edinirdim her satırında. 
Basitti ifadeler. Ama ben basit ifade edemezdim. Bir karmaşa halinde tekrar ederdim. Ne zaman bir fırtına yaklaşsa,ellerim haber verirdi bana. Isınmazdı. Tek bir nefes bile çare olmazdı üşüdüğümde onlara.
Yine de yalnız yollara gittim.Kendi yoluma.Kendi harflerime.Kendi yazıma.
Bir şey kalbime dokunurdu her zaman.
Bir ses,bir nefes,bir kelime değil. Bir kalkan gibiydi o aslında üstüme. Kendimden korksam bile,kararlılığımı korurdu daima.
Yazdım. Küçük ellerim kelimelere dokunduğu gibi büyüdü hislerim. Üzerime bir gölge düştü o kalemi elime ilk aldığımda.
Boğulsam bile o kalemle yükseldim. Zehiri onunla akıttım. Bazen bu işkenceyi terk ettim. Bitmeyeceğini öğrenmiştim.Ama daha önemlisi vardı. Değişeceğinden emindim.
Neler olacağını saklamaktan vazgeçip her şeyi anlattım. O kaleme,o elyazılarına her şeyi anlattım. Sonra bunu kelimelere bakmadan da yapabileceğimi anladım. Tek bir kelime bile etmeden. Birilerine bunları gözlerimle,kalbimle anlattım.
Duymadılar.
Ağlamadım.
Gözyaşı dökmenin ötesinde bir yere geçiyordu çünkü hisler. Bir bulmaca vardı ruhumun içinde ve birilerinin bunu çözmesini beklemek zorundaydım.
Şeffaftı görüntü.Ama bir cam vardı. Kurşun işlemiyordu üzerine. Ben de dua ettim. Belki bir şey kırılmasına sebep olmak için doğmuştur diye. Bir şey onu kırsın diye.
Hissimle yıkanmış görünen her şey beni kırdı onun yerine. İşin bir gizemi vardı. Beni hep ardından sürükledi. Çok karanlıktı. O yollar araftı. Temizlenmek için şarkı söyledim dağılan hayallerimin üstüne.
Bir kanat verdi bana Tanrı. Kahkahaların,saklanan sırların,ruhların,gözyaşlarının üstüne eğildim bu kanatla.
İçim dışıma çıkardı gecenin o en karanlık anında. İçtiğim su bile acı dolu olur,içimi titretirdi. Kimse fark etmezdi. Ama üzerime ince bir toprak gelirdi. Sisin arasında,ölüme yaklaştığım her an bana ölümsüz hayaller sunardı.
Çok uyudum. Unutmak için çok uyurdum. Sonra uykuları da bir suya dönüştüren bir dönem başladı. Ufacık bir dokunuşla bile dalgalanıyordu su. Ses etmiyordum. Her insana,dünyadaki her insana dair bir şeyleri kendime saklıyordum. Bunu yaptıkça bir an’da takılı kalıyordum.
Yolculuklar yapıyordum. Her gün.Her gece. Birbirimizden ayrılmak zorunda kalınca,onları paylaşacak birilerini bulamayınca, ben de onları gökyüzüne bırakıyordum. Uçmalarına izin veriyordum. Gitmeleri bağımsızlık kokuyordu.
Her birinin benim gibi bir başkasına ulaşacağına inanıyordum. Birinin onları alacağına,toplayacağına. Ve belki bir gün bana geri sunacağına..
Öğütülmesi gereken duygular oluyordu. Yıllar boyunca odamda asılı duran o tabloya bakıp bunu yapıyordum. O tabloda bir sessizlik hissediyordum. Odamda bağıran her nesneye rağmen,onunla sakinleşiyordum.
Kocaman bir güven oluşturuyordu içimdeki sevgi.Kanatlarım gibi çevreliyordu bedenimi. Tutkularıma bakıyordum.Bazı sabahlar mutlu uyanıyordum. Perdeleri açana kadar bahar olmasını diliyordum.
Üflenecek birkaç muma dönüşüyordu oysa aşklar. Gökyüzünün ne olduğunu ben biliyordum.Ve Tanrı’nın ordan göz kırpışını bekliyordum. O bulutların her şeye dönüşebileceğini biliyordum. Ben onlara gidemesem de,onlar bana gelecekti. Umuyordum..
Bilinmeyene uğraşmaksızın sürüklenişim devam ediyordu. Sıradan olan şeyler beni hayrete düşürüyordu bir yandan da.
Hikayem hiç bitmiyordu aslında. Orada sihir gibi bir şey görünüyordu bana.
Her şey bütün çıplaklığıyla karşımda durunca çekiniyordum. Başka bir karanlık daha istemiyordum. Rüyadan güzel şeyler istiyordum. Örtünüyordum. Düzene giriyordum. Tenime batıyordu ara ara gerçekler. Ama bunlar,bilinen gerçeklerle hiç örtüşmüyorlar..
Her acımasız,yorgun sürecin sonunda ortada güzel şeylerin belirmesini bekliyordum.Hakedildiğini sanıyordum. Yine de,kurtulmam gereken bir kırgınlık oluyordu bana kalan. Payıma düşen birkaç damla temiz gözyaşını dökmek zorunda kalıyordum. Payıma düşen bu kadarı mıydı bilmiyorum ama bunu da ihtişamlı bulup sorgulamadan kabul ediyordum.
Kendimi öyle görünce yüreğime hakim olamıyordum. Acıyı görüyordum. Umudu görüyordum. Ben hep bu ikisiyle yaşıyordum.
Gözlerimin içine uzun uzun bakıyordum. Sonra “onlara bakmayı” kaybettiğimi fark ettim. Ama bunun ne zaman başladığını anımsayamıyorum.  Çünkü bir yerden sonra gerek kalmıyordu. Yine de onları hâlâ görebiliyorum.
Toprağımdaki çukurlar kadar derin nefesler alıyorum. Sonra o nefesleri verir gibi sönüyorum. Böyle yapınca ruhlara dokunuyorum.
Bunları yazmak ölü örtüsünü çekip alıyordu üzerimden.  Aşık oluyordum. Bir dokunuşla büyü gibi geçiyordu içime. Sonra her şeyde bir sihir beliriyordu gitgide.
Ben de gitmiştim.
Artık orada değildim. Herkes orda olduğumu sanıyor biliyorum. Yine orada,yine aynı oyunların ortasında değilim. Farketmemeniz için bütün evren sessizliğe bürünene dek bekledim.
Her öykü gökyüzüne ulaşana kadar gidemezdim. Kahkahalarınızdan uzaklaştım.Sizden uzaklaştım. Durgunluğu arzu ettim. Yeni tohumların oluşumu gibi,ince bir sessizliği izledim.
Düşüncelerimi kurtardım.Duygularımı kurtardım.Hislerime dokunmadım.
Varlığımın bir yanını çok daha görkemli bir şeye dönüştürdüm ve sizden gizledim. Yaşamımın gerçek düğüm noktası burasıydı. Üzerine üflemedim.
Bir kan damlası gibiydi dün gece gökyüzü uyuduğumda. Dokunup rahatsız etmemek için bakmadım. Bir köşeyi daha döndüm ama bu yol neresi bilemedim.
Biliyorum ki bir adım daha atmazsam,bu bulmaca hiç çözülmeyecek.
Uzun zaman sonra. Yeniden dua ediyorum bu yazıyla.
Bağışlanmaya değer tüm unutulanlar benim için. Kim nasıl söylerse söylesin. Fark etmez,çünkü bu dua bittiğinde, bağışlanan o tohum da ben olacağım.