Tatlı bir kaza gibiydi her günün sonunda düşündüğüm şeyler.
Korunduğumu bilmemin yanı sıra,onu unuttuğumu fark ettiğim her an bir
tedirginlik duyardım kötü bir şey olacakmış gibi. Biraz alaylı,gülümsemeli bir
yardımı dokunurdu her zaman bana.
Durumu kesinlikle açıklamazdı,bir söz öbeği oluşturmazdı
insanlara anlatabilmem için ama önemli değildi.Önemli olan sonucun kendisiydi .
Kim olmadığını bilmediğim birileriyle aynı odada uyumak
gibiydi bu bazen. Bazen öksürmemek için yutkunmam gibi.
Neredeyse tanıyamayacak halde olurdum kendimi.
Sinmiş,çökertilmiş gibi görünürdüm. Ama Bu’ydum.
Yine de,19 yıldır bir ilk’ti bu.
Hep milyonlarca olasılıkla gezerdim beynimde. Oysa sadece
birini söylerdim kendime. Sadece olasılıklar değil,gereksiz,önemsiz binlerce
ayrıntı da vardı peşisıra.
Büyü bozulunca,gelmez artık derdim.
Yine de beklerdim.
İçinde doğmuş,yaşamış ve ölmüş gibiydim. Aynı anda.Aynı
evde.Aynı hisle.
Bitimeden söndürdüğüm sigaralar gibi kalıverirdim. Kafamdaki
tutarsızlıkların sembolüydü onlar. Gittikçe ağırlaşırdım,iyi bilirim.
Sonunu görmekten korkan herkes giderdi benden. Ve hep yalan söylerlerdi.
Konuşurken,bakarken,yazarken,susarken.
Yine de,saçma da olsa katılırdım bu yalanlara. Yapabileceklermişçesine
bir şans verirdim onlara. Bilinmeyenin tedirginliğinde beklerdim. Tehlikeye
daha yakındım ama bir kapıyı her zaman açık bekletirdim. Kalabalıklardan gelen basık,boğuk,derin bir
koku olurdu ordan açılan sokaklarda.
Uğultuyu duyduğumda hepsiyle karşı karşıya..
Bazen,aynı dala tutunduğumuz birileri varken,bilhassa
içerken.Yanmış gibi gelirdik. Yanmıştık. Ama sağdık. Durumu başkalarının
yargılarına bırakmamak için kaçmamıştık.Hiç kaçmamıştık. Ama yine de
kurtulamamıştık.
İhtimallerin sonu hep kendimizi asmaktı ama yapmamıştık.
Yine de kazanamamıştık.
Bazen alışıyordum ama bu duruma.Oysa düşlerde bile
çıkılmıyordu dışarı. Bir şey olmaz
diyorlardı anlatınca. Oldu ama.. Yalan.Kuşku.Güvensizlik. Hiç yalnız kalınmıyor aslında. Kalpte işleniyor
hepsi bir bir. Bıçak gibi,ihanet saplanıyor tam ortasına.
Sonra?
Sonrası hep bir fazla.
Kararlarımı astım ben de onlara. Olanlara ve sonuçlara
kayıtsız kalmayı öğrendim.Böyle olunca başarmayacağına dair bir korku
kalmıyordu insanda. Zaman algısı bir bütüne dönüşüyordu aslında.
Bahsetmiyordum “daha sından. Bir çöküntü altında kalan
toptan yüzyıllık ölümlerin acısını yenilemek istemiyordum belki.
Kendini suçsuz sanan insanlardan uzak kalıyordum. Bedenini
dayanma gücüne zorlamak da bir çeşit suçtu çünkü. Bunu yapamayan insanlar
yeryüzünde canlı kalmanın anlamını çözemiyorlardı. Hislerim ulaşmıyordu onlara yanıbaşımda.
Nedenleri,yorumları önemsizdi. Hiçbir şey,söylenen hiçbir
şey kesin değildi. Ölüm’den daha büyük bir gerçek,daha kesin bir değişmezlik yoktu
çünkü. Dayanabilecek miydim buna?
Her şeyi hissetme özgürlüğüne dayanabilecek miydim bilmem
kaç yıl daha.
Bunun için pek de çaba göstermemiştim aslında. Elime ne zaman yazılı bir kağıt geçse,yazanın
ruhunu incelerdim harflerin arasında. Onu yakalayacak bir duygu edinirdim her
satırında.
Basitti ifadeler. Ama ben basit ifade edemezdim. Bir karmaşa
halinde tekrar ederdim. Ne zaman bir fırtına yaklaşsa,ellerim haber verirdi
bana. Isınmazdı. Tek bir nefes bile çare olmazdı üşüdüğümde onlara.
Yine de yalnız yollara gittim.Kendi yoluma.Kendi
harflerime.Kendi yazıma.
Bir şey kalbime dokunurdu her zaman.
Bir ses,bir nefes,bir kelime değil. Bir kalkan gibiydi o
aslında üstüme. Kendimden korksam bile,kararlılığımı korurdu daima.
Yazdım. Küçük ellerim kelimelere dokunduğu gibi büyüdü
hislerim. Üzerime bir gölge düştü o kalemi elime ilk aldığımda.
Boğulsam bile o kalemle yükseldim. Zehiri onunla akıttım. Bazen
bu işkenceyi terk ettim. Bitmeyeceğini öğrenmiştim.Ama daha önemlisi vardı.
Değişeceğinden emindim.
Neler olacağını saklamaktan vazgeçip her şeyi anlattım. O
kaleme,o elyazılarına her şeyi anlattım. Sonra bunu kelimelere bakmadan da
yapabileceğimi anladım. Tek bir kelime bile etmeden. Birilerine bunları
gözlerimle,kalbimle anlattım.
Duymadılar.
Ağlamadım.
Gözyaşı dökmenin ötesinde bir yere geçiyordu çünkü hisler.
Bir bulmaca vardı ruhumun içinde ve birilerinin bunu çözmesini beklemek
zorundaydım.
Şeffaftı görüntü.Ama bir cam vardı. Kurşun işlemiyordu
üzerine. Ben de dua ettim. Belki bir şey kırılmasına sebep olmak için doğmuştur
diye. Bir şey onu kırsın diye.
Hissimle yıkanmış görünen her şey beni kırdı onun yerine. İşin
bir gizemi vardı. Beni hep ardından sürükledi. Çok karanlıktı. O yollar araftı.
Temizlenmek için şarkı söyledim dağılan hayallerimin üstüne.
Bir kanat verdi bana Tanrı. Kahkahaların,saklanan
sırların,ruhların,gözyaşlarının üstüne eğildim bu kanatla.
İçim dışıma çıkardı gecenin o en karanlık anında. İçtiğim su
bile acı dolu olur,içimi titretirdi. Kimse fark etmezdi. Ama üzerime ince bir
toprak gelirdi. Sisin arasında,ölüme yaklaştığım her an bana ölümsüz hayaller
sunardı.
Çok uyudum. Unutmak için çok uyurdum. Sonra uykuları da bir
suya dönüştüren bir dönem başladı. Ufacık bir dokunuşla bile dalgalanıyordu su.
Ses etmiyordum. Her insana,dünyadaki her insana dair bir şeyleri kendime
saklıyordum. Bunu yaptıkça bir an’da takılı kalıyordum.
Yolculuklar yapıyordum. Her gün.Her gece. Birbirimizden
ayrılmak zorunda kalınca,onları paylaşacak birilerini bulamayınca, ben de
onları gökyüzüne bırakıyordum. Uçmalarına izin veriyordum. Gitmeleri
bağımsızlık kokuyordu.
Her birinin benim gibi bir başkasına ulaşacağına
inanıyordum. Birinin onları alacağına,toplayacağına. Ve belki bir gün bana geri
sunacağına..
Öğütülmesi gereken duygular oluyordu. Yıllar boyunca odamda
asılı duran o tabloya bakıp bunu yapıyordum. O tabloda bir sessizlik
hissediyordum. Odamda bağıran her nesneye rağmen,onunla sakinleşiyordum.
Kocaman bir güven oluşturuyordu içimdeki sevgi.Kanatlarım
gibi çevreliyordu bedenimi. Tutkularıma bakıyordum.Bazı sabahlar mutlu
uyanıyordum. Perdeleri açana kadar bahar olmasını diliyordum.
Üflenecek birkaç muma dönüşüyordu oysa aşklar. Gökyüzünün ne
olduğunu ben biliyordum.Ve Tanrı’nın ordan göz kırpışını bekliyordum. O
bulutların her şeye dönüşebileceğini biliyordum. Ben onlara gidemesem de,onlar
bana gelecekti. Umuyordum..
Bilinmeyene uğraşmaksızın sürüklenişim devam ediyordu.
Sıradan olan şeyler beni hayrete düşürüyordu bir yandan da.
Hikayem hiç bitmiyordu aslında. Orada sihir gibi bir şey
görünüyordu bana.
Her şey bütün çıplaklığıyla karşımda durunca çekiniyordum.
Başka bir karanlık daha istemiyordum. Rüyadan güzel şeyler istiyordum.
Örtünüyordum. Düzene giriyordum. Tenime batıyordu ara ara gerçekler. Ama
bunlar,bilinen gerçeklerle hiç örtüşmüyorlar..
Her acımasız,yorgun sürecin sonunda ortada güzel şeylerin
belirmesini bekliyordum.Hakedildiğini sanıyordum. Yine de,kurtulmam gereken bir
kırgınlık oluyordu bana kalan. Payıma düşen birkaç damla temiz gözyaşını dökmek
zorunda kalıyordum. Payıma düşen bu kadarı mıydı bilmiyorum ama bunu da
ihtişamlı bulup sorgulamadan kabul ediyordum.
Kendimi öyle görünce yüreğime hakim olamıyordum. Acıyı
görüyordum. Umudu görüyordum. Ben hep bu ikisiyle yaşıyordum.
Gözlerimin içine uzun uzun bakıyordum. Sonra “onlara bakmayı”
kaybettiğimi fark ettim. Ama bunun ne zaman başladığını anımsayamıyorum. Çünkü bir yerden sonra gerek kalmıyordu. Yine
de onları hâlâ görebiliyorum.
Toprağımdaki çukurlar kadar derin nefesler alıyorum. Sonra o
nefesleri verir gibi sönüyorum. Böyle yapınca ruhlara dokunuyorum.
Bunları yazmak ölü örtüsünü çekip alıyordu üzerimden. Aşık oluyordum. Bir dokunuşla büyü gibi
geçiyordu içime. Sonra her şeyde bir sihir beliriyordu gitgide.
Ben de gitmiştim.
Artık orada değildim. Herkes orda olduğumu sanıyor
biliyorum. Yine orada,yine aynı oyunların ortasında değilim. Farketmemeniz için
bütün evren sessizliğe bürünene dek bekledim.
Her öykü gökyüzüne ulaşana kadar gidemezdim.
Kahkahalarınızdan uzaklaştım.Sizden uzaklaştım. Durgunluğu arzu ettim. Yeni
tohumların oluşumu gibi,ince bir sessizliği izledim.
Düşüncelerimi kurtardım.Duygularımı kurtardım.Hislerime
dokunmadım.
Varlığımın bir yanını çok daha görkemli bir şeye dönüştürdüm
ve sizden gizledim. Yaşamımın gerçek düğüm noktası burasıydı. Üzerine
üflemedim.
Bir kan damlası gibiydi dün gece gökyüzü uyuduğumda. Dokunup
rahatsız etmemek için bakmadım. Bir köşeyi daha döndüm ama bu yol neresi
bilemedim.
Biliyorum ki bir adım daha atmazsam,bu bulmaca hiç
çözülmeyecek.
Uzun zaman sonra. Yeniden dua ediyorum bu yazıyla.
Bağışlanmaya değer tüm unutulanlar benim için. Kim nasıl
söylerse söylesin. Fark etmez,çünkü bu dua bittiğinde, bağışlanan o tohum da
ben olacağım.