Yaralarla doluydu vücudum. Yardımcı olmayan
yaralarla,ilaçlarla,adamlarla,kadınlarla,annemle,babamla,şehirlerle,yollarla,hiç
tanımadığım seslerle,kararlarla,kurallarla,gecelerle,sabahlarla..
“Ama kurtarılacak hiçbir şey yoktu inan. Hiçbir zaman da
olmadı. “
Her gün,her yeni gün,kazanmak için değil,kaybetmemek için
başladı.
Kendime anlatıyordum her yüzde,her görüntüde bir hissi.
Anlata anlata günleri,ayları,yılları deviriyordum. Bazen yitiyordum.Bazen
yitiriyordum. Dışarıya çoğunlukla susuyordum. Sonra bağırıyordum.
Bunların anlaşılmasını beklemiyordum. Bunların
reddedilmesini de beklemiyordum. Sorular bana yanlış duruyordu,ben cevaplara
eksik kalıyordum. Ya da tam tersi. Bilmiyorum. Hiçbir şeyden emin olamıyordum.
Onlar hiç bilemezler.
Bulutlarda izlediklerimi göstersem,belki de bir daha sevemezler. Ordan
gidemezler. Ama göremezler. Kalbimi de çözemezler.
“Bir düşüm var ki onu asla bilemezler.
Başka bir rüzgar aradım ben de kendime. Bu yolların
hepsinden geçmiştim çünkü. Ama hüzün ağırlaştırdı bedenimi. Mutsuz değildim oysaki.
Mutluyken de hüzünlüydüm,bu başka bir şeydi.
“Düşmemiştim daha.
Üvey kalıyordum sadece duvarlarım yüzünden dış dünyaya. Dar
geliyordu geniş sokaklar bile. Birkaç insanlı öyküleri bile okumaya yetmiyordu
gücüm. Hepsinden soyutladım bedenimi. Uzanan her elden soyutladım.
“Artık özgürdüm.Öyle yalnızdım ki.
Bir fotoğraftan alamamıştım ama kendimi. O fotoğrafta bir
güneş vardı sanki. Küçük ellerimle tutuyordum ama daha önemlisi ona
tutunuyordum.
Her sabaha bir rüyayla çıkıyordum. Her güne bir rüyayla
akıyordum. Hatırlamıyordum. Hayır her şeyi hatırlıyordum. Yine de camdan bir
hayatı seviyordum.
Kalbime o hayatın kırıklarını batırıyordum. Kanıyordum.
Üstüme basıyorlardı. Ben tükürüyordum.
Sızlıyordum. Ama bağışlanmıyordum. Yine de,bilmeden seviyordum.
Kırık bakıyordum. Küçüldüğümü sandıkça büyüyordum. İyileşeceğimi
söylüyordum. Ama hissetmek dışında bir mucizem olmuyordu.
İnsanların dudaklarında bir ölüm fısıltısı yükseliyordu.
Ölümü görüyordum. Korkmuyordum. Ama saçlarıma bulaşıyordu. Canım yanıyordu. Nefes
almak zordu. Pencereler gökyüzünü görmüyordu.
Bazen benim için üzülen birileri oluyordu. Onları
uyuyacağıma ikna ediyordum. Uyumaya değil,geçmesine ihtiyacım vardı.
Vazgeçtiklerime ihtiyacım vardı. Affediyordum. Sabrediyordum. Göğsüm is
kokuyordu.
Gururum kırılıyordu. Gözümde yaşlar kuruyordu. Üstümdeki kış hiç geçmiyordu. Sırtıma kurşunlar geliyordu. Küsüyordum. Şiirlerimi terk ediyordum. Kalemlerim kırılıyordu. Tınılar sesimi vuruyordu. Karanlık çöküyordu. Yatağım kanıyordu.
İnciniyordum. Bekliyordum.
Bir ses hep aynı şeyi söylüyordu. Affet diyordu.
“Bunu yap. Ölmeyeceğiz tamam mı ?”
Nabzım atmıyordu. Rüyalarımı yıkıyordu birileri sonra. Korkak
gecelerde sevişiliyordu ağır ağır. Parmaklarımda kıyametler kopuyordu. Onlar
beni tanımadı. Hiçbir sevgi beni saramamıştı.
Yetim bir yıldız benim için kaldı. Kalbime bir kırmızı
kattı. Önce su vardı Onda. Bir dokunuşla dalgalanan,berraklığını da
bulanıklığını da saklayan bir deniz. Sonra gökyüzü. Bulutluydu. Yağmur
kokuyordu. Birleşti Tanrı’nın eliyle. Alev aldı ufkun çizgisinde.
Onu gördüm.
“İnandıklarımın ölümünden yeni bir hayat kurmalıydım
kendime.
Aslında, O ruhun inceliklerini anlatacak kelimeleri bulamıyorum
yine. Hiçbir zaman da ifade edemeyeceğim belki de.
Öyle bir kadın belirdi ki,varlığına minnet duyuyorum her
gece. Rengine,sesine,hissine sarılmak istiyorum sadece.
Teşekkür ederim Umay.
“Bir gün yolda yürüyordum.Bir şarkı duydum.Kalbim acıdı. Bu
kadar”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder