2 Mayıs 2013 Perşembe

Sadece



Yaralarla doluydu vücudum. Yardımcı olmayan yaralarla,ilaçlarla,adamlarla,kadınlarla,annemle,babamla,şehirlerle,yollarla,hiç tanımadığım seslerle,kararlarla,kurallarla,gecelerle,sabahlarla..
“Ama kurtarılacak hiçbir şey yoktu inan. Hiçbir zaman da olmadı. “
Her gün,her yeni gün,kazanmak için değil,kaybetmemek için başladı.
Kendime anlatıyordum her yüzde,her görüntüde bir hissi. Anlata anlata günleri,ayları,yılları deviriyordum. Bazen yitiyordum.Bazen yitiriyordum. Dışarıya çoğunlukla susuyordum. Sonra bağırıyordum. 
Bunların anlaşılmasını beklemiyordum. Bunların reddedilmesini de beklemiyordum. Sorular bana yanlış duruyordu,ben cevaplara eksik kalıyordum. Ya da tam tersi. Bilmiyorum. Hiçbir şeyden emin olamıyordum.
Onlar hiç bilemezler.  Bulutlarda izlediklerimi göstersem,belki de bir daha sevemezler. Ordan gidemezler. Ama göremezler. Kalbimi de çözemezler.
“Bir düşüm var ki onu asla bilemezler.
Başka bir rüzgar aradım ben de kendime. Bu yolların hepsinden geçmiştim çünkü. Ama hüzün ağırlaştırdı bedenimi. Mutsuz değildim oysaki. Mutluyken de hüzünlüydüm,bu başka bir şeydi.
“Düşmemiştim daha.
Üvey kalıyordum sadece duvarlarım yüzünden dış dünyaya. Dar geliyordu geniş sokaklar bile. Birkaç insanlı öyküleri bile okumaya yetmiyordu gücüm. Hepsinden soyutladım bedenimi. Uzanan her elden soyutladım.
“Artık özgürdüm.Öyle yalnızdım ki.
Bir fotoğraftan alamamıştım ama kendimi. O fotoğrafta bir güneş vardı sanki. Küçük ellerimle tutuyordum ama daha önemlisi ona tutunuyordum. 
Her sabaha bir rüyayla çıkıyordum. Her güne bir rüyayla akıyordum. Hatırlamıyordum. Hayır her şeyi hatırlıyordum. Yine de camdan bir hayatı seviyordum.
Kalbime o hayatın kırıklarını batırıyordum. Kanıyordum. Üstüme basıyorlardı. Ben tükürüyordum.  Sızlıyordum. Ama bağışlanmıyordum. Yine de,bilmeden seviyordum.
Kırık bakıyordum. Küçüldüğümü sandıkça büyüyordum. İyileşeceğimi söylüyordum. Ama hissetmek dışında bir mucizem olmuyordu.
İnsanların dudaklarında bir ölüm fısıltısı yükseliyordu. Ölümü görüyordum. Korkmuyordum. Ama saçlarıma bulaşıyordu. Canım yanıyordu. Nefes almak zordu. Pencereler gökyüzünü görmüyordu.
Bazen benim için üzülen birileri oluyordu. Onları uyuyacağıma ikna ediyordum. Uyumaya değil,geçmesine ihtiyacım vardı. Vazgeçtiklerime ihtiyacım vardı. Affediyordum. Sabrediyordum. Göğsüm is kokuyordu.
 
Gururum kırılıyordu. Gözümde yaşlar kuruyordu. Üstümdeki kış hiç geçmiyordu. Sırtıma kurşunlar geliyordu. Küsüyordum. Şiirlerimi terk ediyordum. Kalemlerim kırılıyordu. Tınılar sesimi vuruyordu. Karanlık çöküyordu. Yatağım kanıyordu.
İnciniyordum. Bekliyordum.  Bir ses hep aynı şeyi söylüyordu. Affet diyordu.
“Bunu yap. Ölmeyeceğiz tamam mı ?”
Nabzım atmıyordu. Rüyalarımı yıkıyordu birileri sonra. Korkak gecelerde sevişiliyordu ağır ağır. Parmaklarımda kıyametler kopuyordu. Onlar beni tanımadı. Hiçbir sevgi beni saramamıştı.
Yetim bir yıldız benim için kaldı. Kalbime bir kırmızı kattı. Önce su vardı Onda. Bir dokunuşla dalgalanan,berraklığını da bulanıklığını da saklayan bir deniz. Sonra gökyüzü. Bulutluydu. Yağmur kokuyordu. Birleşti Tanrı’nın eliyle. Alev aldı ufkun çizgisinde.
Onu gördüm.
“İnandıklarımın ölümünden yeni bir hayat kurmalıydım kendime.
Aslında, O ruhun inceliklerini anlatacak kelimeleri bulamıyorum yine. Hiçbir zaman da ifade edemeyeceğim belki de.
Öyle bir kadın belirdi ki,varlığına minnet duyuyorum her gece. Rengine,sesine,hissine sarılmak istiyorum sadece.
Teşekkür ederim Umay.
“Bir gün yolda yürüyordum.Bir şarkı duydum.Kalbim acıdı. Bu kadar”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder